Haklılık ve haksızlık

Salik, haksız bir iş yapmayacak. Hakikatten ayrılmayacak ve bu konuda arkadaşlarını da ikaza çalışacak.

Tanrı Yolcusu haksız bir iş yapmayacak. "Hakkın yolundayım, Hakkın adamıyım" diyen kişi, nasıl haksız bir iş yapabilir?.. Haktan, Hakikatten nasıl ayrılabilir?.. Ya da çevresindeki Haksızlıklara nasıl razı olabilir?.. Mehmed Akif in,

"Allah'ın namütenahi adı var: en başı "Hak!"

Ne mutlu şey kul için, HAK'kı tutup kaldırmak!.."

Diye dile getirdiği "HAK" ne kadar büyük, ne kadar güzeldir...

Hukuk, haklar demektir. Haklara uymayan, haksız işler yapmaktadır. Haksızlığı, içinde bir zerre insanlık olan kabul etmez. Eğer kabul ediyor, ya da göz yumuyorsa; O yaratığa artık değil Müslüman, insan bile denilmez!..

Hak her şeyin üstündedir. Zira "Hak", yaratıcının sıfatıdır. İnsan da aslında, Yaratıcısının Sıfatında yaratılmıştır. Eğer bu nicelik yapısında yoksa, O kişi insan sayılmaz.

Haksız iş yapmayan, başta hakka veya hakkına rıza gösterendir. Kendi hakkına rıza gösteren, başkalarının hakkına göz dikmez. Haksız bir iş yapmamak, haksızlıklarla mücadele etmek; "Önce kendi hakkına rıza ile başlar. Herkes hakkına razı olsa, haksızlık ortadan kalkar.

Bütün haksızlıklar, kişinin hakkına razı olmamasından başlar. Bir toplumda herkes bir apartman sahibi olmak isterse; bu toplumun fertleri, kendi haklarından fazlasını istiyorlar demektir. Bu hem haksız, hem de olağandışı bir istektir. Ama herkesin çoluk çocuğunu barındıracak, namusunu koruyacak bir ev istemesi ve kendine uygun bir iş istemesi hakkıdır. Hem de olağandır.

Çırağın, usta ücreti; kol emekçisinin, mühendis ücreti istemesi haksız bir istektir. Haklara riayet (uyma), önce kendi hakkına rıza (Hakka rıza) ile başlar.

Tanrı yolcusu özellikle "Hak" konusunu çok iyi bilmelidir. Öncelikle kendisi haksız bir iş yapmamalıdır. Hakikatten (gerçekten ) ayrılmamalı, sonra da arkadaşlarını ikaz etmelidir (uyarmalıdır).

Herkes böyle hareket ederse, haksızlık olmaz herhalde...

İslam, hakkül ibâd'a (kul hakkına) çok önem vermiştir. "HakkuIIah ( Tanrı hakkı) affolabilir; fakat kul hakkı affolmaz" kuralını getirmiştir. Meğer ki, kul affede... Kul hakkını affetmedikçe, Tanrı affetmez.

Şu halde İslam, tamamiyle "hak ve hakikattir". Hakka, hukuka verdiği önemi, hiç bir şeye vermemiştir. Nasıl verebilir ki; İslâmın bizzat kendisi "Hak"tır.

Halkın arası ancak ve ancak Hak ile tahkim edilebilir (pekiştirilebilir). Çünkü Hakkın zıddı, "bâtıl ve zulüm"dür. Bâtıl ve zulüm ise, bir toplumu "yok olmaya" götürür. Zulüm ile hiç bir millet, payidar (devamlı) olmamıştır.Önünde sonunda yıkılıp gitmiştir.

-"Ya Davud! Seni yeryüzüne ve Tanrı adına iş gören Halife ettim. Halkın arasını "Hak" ile tahkim et (aralarını bul)! "(Sad-26)

Âyeti, insanın ve Halifenin (devletin) görevini açıkça göstermiş ve halkın ancak Hak ve hukuk düzeni ile sulh - salah (barış barışçılık ), içinde yaşayabileceğini; halkın arasının ancak Hak ve haklıların korunması ile bulunabileceğini apaçık belirtmiştir.

Demek ki İslâmiyet, halkın ancak "haklarının korunması" ile huzura kavuşacağını ve birbirleriyle "uyum" içinde olabileceklerini bildirmektedir. Ayrıca islâmiyet, bu yolla halkın birbirlerini sevip, birlik ve beraberlik kurabileceğini kesinlikle getirmiş bulunmaktadır.

Hakka riayet, yani Hakka uymak, İslâm'ın en büyük ve en önde gelen niceliğidir.

Zaten İslâm'ın kelime anlamı incelendiğinde; "Hakkı teslim, gerçeği kabullenmek" olduğu görülür. Müslüman da, "Hakkı teslim, gerçeği kabul eden" demektir.

Ne mutlu "İSLÂM" 'ı Din edinip, "Hak ehli" olan insanlara!..

-"İnneddine indallahi'l İSLÂM- Tanrı indinde Din, İslâm'dır

(Hakkı testim, gerçeği kabullenmektir) ". (Al-i îmran-19).

Şu halde Müslüman, Hakikatçı, yani gerçekçidir. Gerçeği arayan, gerçeği bulan, gerçeğe, gerçeklere saygı duyan; Hakkı, hakları (gerçekleri) canı gibi seven, canı gibi koruyandır!..

Vücudunu parça parça etseler de Haktan, hakikatten, gerçeklerden asla ayrılmayandır!..

İzzetle ölümü, zilletle yaşamaya tercih eden; "Kerbelâ Şehidi" Kahraman Hüseyin'in yolundadır. Hüseynî'dir...

Hak hukuk, hürriyet düşmanı zalimlere karşı durup, gerekirse hak ve hakikat için gözünü kırpmadan ölmesini öğrenmiştir; Yüce Peygamberinin(a.s.v.) büyük ve sevgili torunundan!..

"Sana gül ile dokunan, hiç eder mi ümmid-i mağfiret,

Gonca-i gülşensarayı MUSTAFA 'sın ya HÜSEYN!.."

Gerçek Müslüman; Hak ve hürriyet âşığı ve bu uğurda

"can vermesini" en olgun şekilde gösterebilmiş olan Hazret-i Hüseyin'in yolundadır.

"Hakka ki bina-i lâ ilahe illallah'est Hüseyn"

'Gerçek şu ki, Lâ ilahe illallah'ın âbidesi Hüseyn'dir!.

Seyyid Muiniddin-i Çeşti

Paylaş: