Fâkir Hakkı

Fakir Hakkı Gözetilecek.

Tanrı ve Elçisi (a.s.v.), fakir hakkının gözetilmesine çok önem vermiştir.

Fakirlerin bir çok hakkı vardır. Bu haklar, zamanın koşullarına göre, herhalde korunacaktır. Zekât, Sadaka, Fitre, kurban eti, ayrıca en önemlisi olarak; infak'ta (ihtiyaçtan fazlası) fakirlerin hakkı vardır.

Fakir, yoksul demektir. Bunlar da ikiye ayrılır:

  1. İşgücünden yoksun olan yoksullar. Bunlar sakatlar, kimsesiz dullar ve yetim çocuklardır.
  2. İşgücünden yoksun olmayan yoksullar.

İslâmiyet, halkın ekonomik yaşantısından, devleti sorumlu tutmuştur. Peygamber (a.s.v.) ve Dört Büyük Halifesi zamanı, bunu apaçık gösterir.

Öyleyse yetkili kişiler, çağın koşullarına göre, fakirlerin hakkını gözetmeye mecburdurlar. İşgücünden yoksun olan fakirlere devlet, nafaka (maaş) bağlamak ve kimsesiz çocukları besleyip eğitmek mecburiyetindedir. Hiçbir zaman, onlar, kaderlerine terk edilemezler! İşgücünden yoksun olmayanlara da devlet, iş bulmak mecburiyetindedir.

Ayrıca emekçilerin, emeğinin sömürülmemesine ve Onların horlanmamasına, özellikle insanca yaşamaları için gerekli her türlü "Sosyal Güvenlik" tedbirlerini almakla yükümlüdür.

Çok şükür bugüne ki, Türk Anayasası’nda bu tedbirler vardır. İslâm'ın öngördüğü Sosyal Adalet İlkelerini, zamanın koşullarına göre bugünkü Anayasamız da öngörmüştür. Bu nedenle; bugünkü Anayasayı, Kur’an'a ve İslâm kurallarına tamamen aykırı görmek samimiyetsizlik olur.

İslâmiyet, fukaranın (işgücünden yoksun olsun veya olmasın) haklarını gözetmeyi, kesin olarak önermiştir. Bugünkü Anayasamız da, bunu kesinlikle önerdiğine; buna devleti ve sorumlu kişileri mecbur ettiğine göre; bu Anayasa'nın özellikle ekonomik yaşantı ile ilgili maddeleri derhal uygulandığı taktirde,fakirlerin hakkı kesinlikle gözetilmiş sayılır.

Ayrıca çalışıp para kazanan kişiler, insanlık yönünden, ihtiyacından fazla olanından; gerek işgücünden yoksun, gerekse iş bulamadığı için çalışamayan, bu nedenle de fakir olan yoksullara yardım etmeye mecburdurlar. Bu Onların, her şeyden önce insanlık görevidir. İnsanın, insanlık yönünü artıran; insanda insan sevgisini doğuran bir araçtır.

Çünkü insan, insanı seven ve insana yardım edendir!.. Tanrı Kur'an-ı Kerim'de;

"Sadaka (yardım) yoksulların hakkıdır". (Zariyat 19) buyurmuştur.

Zekât, mecburidir. Devlet, bizzat alacaktır. Hz. Ebubekir (r.a.) Efendimizin bu konuda tartışma kabul etmez bir Fetvası (İçtihadı) vardır: "Zekât vermeyen, öldürülecektir!" (102)

Hz.Ebubekir(r.a)’nın bu sözü üzerine o zaman bazıları irtidad yani zekat vermemek için İslam’dan çıkmış mürtet olmuşlardır, diye İslam tarihlerinde kayıtlar vardır. Belki hıristiyan olmuşlardır, çünkü İslam’da ehli kitap için öldürün emri yoktur. Diğer müşriklere ise onlar saldırmadıkça saldırılmaz yani durduk yerde onlar İslam’a kılıç çekmedikçe öldürülmez.(Yani İslam’da durduk yerde hiç kimse öldürülmez; inanç ve düşüncesinden dolayı) Ancak Müslüman olmayanlar, İslam’a saldırı olursa; Müslümanlara savaş açarsa onlarla savaşmak meşru olur. Sulh barış anlaşma yapılırsa, İslam dini savaşı durdurur. Kendisi anlaşmayı bozmaz; çünkü anlaşmayı bozan Allah ininde mes’ul sorumlu olur.

Ayrıca Tanrı, Kur'an'da;

-"-“ Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve elçisi ile savaşa girdiğinizi bilin. Tevbe ederseniz, ana malınız sizindir. Ne haksızlık edersiniz ne de haksızlığa uğratılırsınız.” (Bakara - 279) buyurmaktadır.

Tefecilik çalışmadan, emeksiz kazanç demektir. Demek ki Tanrı,emeksiz elde edilen kazancı, kesinlikle yasaklamıştır

-"Veenleyse li'l insani illa masea - İnsana, emeğinden başka birşey yoktur." (Necm-39)

Tanrı ticareti, ancak emek karşılığı olarak kabul etmiş; Çarşı, pazar ve perakende ticaret kişiye bırakılmıştır.

-"Ticareti, faizle bir tutmayın!" (Bakara-275) buyurmaktadır.

Ama ticaret; ticaretin, yani emek karşılığında kazancın meşru kuralları içinde kaldığı müddetçe!..

Bugün ticaret nâmı altında öyle emeğe dürüst çalışmaya dayanmayan büyük kazançlar yapılmaktadır ki; faiz, onların yanında hiç kalır! Aynca ticaret, şiddeti ve sürekli devlet murakabesi (denetimi) ister. Kesin ve sürekli devlet denetimi yoksa, O ülkede ticaret, sömürüden ve soygundan başka birşey değildir.

Halkımızın genel olarak, kesinlikle kabul ettiği bir gerçek söz var; ama kulakasan yok. Bir zerre vicdanı olan herkes, ne söylüyor?.. "Helal kazanç kalmamış!.."

Demek ki halkın duygularında dile gelen bu tür bir ortam; Helâl kazanca, olanak bulunmayan bir ortamdır. Durum böyle iken, sanki İslâmın bütün özellikleri varmış gibi, sıkışınca ticaret adı altında emekçi, fukara halkı sömüren bazı iş çevreleri ve zenginler, ikide bir, "Ey millet! Mukaddes mülkiyet ve miras haklarımızı elimizden almak istiyorlar!" diye, acaba neden avaz avaz bağırırlar?..

Ne demişti Neyzen Tevfik'imiz;

"Zalim, idbara düşerken, Dinden istimdâd eder!" (103)

Helâl-haram demez, kurt gibi her önüne geleni boğar, atar. İçkisinden, pokerinden, dansından, balosundan, kirli gecelerdeki sabahlara kadar çirkap yaşantısından, yani tamamen gayri İslâmi ve gayri insani yaşantısından tutunuz da; ayrıca büyüklenmesi, böbürlenmesi ve sömürmesi; fakir insanları horlaması da bir yana!..

Bunca rezillikler içinde Mukaddesattan bahseder. Hangi mukaddesattan (Kutsal değerlerden) bahsediyorsunuz?.. Mehmet Akif ne diyor, bir kulak versenize!..

"Müslümanlık nerede, insanlık bile kalmamış bizde!.."

İnsansan, önce insanlara acı!..

Mukaddesatçı isen, öncelikle kendin, İslâmdışı yaşantıdan vazgeç!..

Fukaranın çocuğunu, feza çağında köy imamı yap; sonra sen oğlunu, Amerika ve Avrupa üniversitelerinde okut! Karına, günügününe Paris modasını takip ettir; ondan sonra da Müslümanlıktan, İslâm'ın mukaddes mülkiyet ve miras haklarından bahset!..

Çıkara uygun düştüğü için, sadece İslâm'ın bu iki kuralına sahip çık ve Müslüman kitleyi, malınızı koruması için:, "Din elden gidiyor!" yutturmacası ile imdada çağır. Olmaz öyle şey, yağma yok!..

İslâmiyet, emeksiz kazancı ve rezil yaşantıyı reddeder.

Bu konuda, İslâm'da kural şudur:

"Yaşantısı, emeğinden noksan olan sömürülmekte; çok fazla olan ise sömürmektedir". Çok malda haram vardır.

Sömürü ise, bâtıldır. Bâtılın devamını istemekse, zulümdür.

Mirasa gelince; emeğe ve hak ölçülere dayanırsa haktır. Eğer, yoksa bâtıldır. Bâtılın, intikali (geçme, geçiş) de bâtıldır. Ortada, emeğe ve hak ölçülere dayanmayan bir miras varsa, sömürüdür.

İslâmiyet sömürüyü, emeksiz, haksız kazancı kesinlikle yasaklamıştır.

İslâmiyet yoksulların, haklarının ve özgürlüklerinin gözetilmesini ve korunmasını kesin olarak emretmiştir!..

Bu konuda söylenecek, İslâm'ın birçok gerçekleri vardır.

Ancak bu konuya, kitabın ön kısmında yeterince değinildiğinden; kısa kesip, Tanrı'nın ve büyük Elçisi'nin (a.s.v.), gerçek dostu, ozanımız Yunus Emre'nin, buyruk ve deyişleri ile son vermek istiyorum:

Tanrı buyrukları:

-"Tanrı, taksimatçıları sever!" (Hucurat-9).

-"İnsana, emeğinden başka birşey yok."(Necm-39).

"Tâ ki Ya Muhammed! Bu mal (kapital), yalnız zenginler (burjuva) arasında dolaşan bir devlet olmasın!" (Haşr-7).

-"Sadaka (yardım), yoksulların hakkıdır".(Zariyat-19).

- "Müşrikler, Zekât vermezler ve Âhirete (Maneviyata) de inanmazlar!" (Fussilet-7)

-"Ya Muhammed! Onlar (Senden evvelkiler), Peygamberleri ve taksimatı(mal bölüştürmeyi) emredenleri, haksız yere öldürdüler!" (Al-i İmran-21).

-"Her kasabanın ekâbiri (büyük burjuvası), oranın mücrimleridir". (En'am-123).

-"Sevdiğiniz şeyleri infak etmedikçe (dağıtmadıkça) kurtulmuşlardan olamazsınız!" (Âl-i İmran-92)

Peygamber (a.s.v.) buyruğu:

"İki kişinin azığı, üç kişiye yet er". (104)

Anlayana, sadece bu Peygamber (a.s.v.) buyruğu yeter!..

Yunus Emre'nin deyişi:

"Kısa çöp, uzun çöpten hakkını alacak!"

Selam Sana, Ey Tanrı eri, Türkmen büyüğü!.. Selam Sana ve benzerlerine ki; eninde sonunda yoksul halkın tüm haklarına ve özgürlüklerine kavuşacağının ferahlatıcı müjdesini veriyorsun hiç değilse!.. Yoksul insanlara umut ve dinamizm veriyorsun!..

    Selam, Selam Sana;**_Selam olsun tüm gerçeğe ermiş ve de yoksullardan, ezilmişlerden yana olan gerçek İslâm bilginlerine..._**

Bu madde (bölüm) de, 4., 17., 31. ve 37. maddelerle bağlantılıdır. O maddelerin tekrar gözden geçirilmesinde fayda vardır.

(102) Bkz. "İslâm Tarihleri."

(103) Günümüz Türkçesiyle:"Zalim, zor duruma düştüpnde dinden (ve dindardan) yardım bekler."

(104) rtîki kişinin yemeği, üç kişiye; üç kişinin yemeği de dört kişiye yeter". Câbir ve Ebu Hureyre Hz.'den,

Paylaş: