Anmak ve bakmak

Tanrı Yolcusu, Allah’ı anarken (Zikrullah); anmadan önce veya sonra korku ya da heyecan duyduğunda, hemen Mürşidinin (Pirinin, Üstadının) Kutsal Ruhuna rabıta edecektir.

Kutsal Ruh; Tanrı’nın “Emri”, “Sıfatı”dır. Nur İlahi Işıktır. Ve “Özü” olan Tanrı ile güçlüdür. Bu nedenle; Tanrı ile beraber, güçsüz, zayıf inançlı kişilere yetişir. Yardım eder. Salikin Kalbinin üstüne iner.

-“Tenezzelü’l Melaketü ve’r Ruh - Ruh ve Melekler, iniyor” (Kadir - 4)

“Sıfata (niceliğe)” rabıta (irtibat, bağlanmak), “Zamire (özneye)” bağlanmaktadır. Çünkü Sıfat, Zamirden ayrılmaz. Sıfatın vücudu yoktur. Vücut bir şeyin zamiri, kendisidir.

Sıfat, o şeyin zamirinin, yani var olanın niceliğidir. Sıfat, ne var olandır; ne de vardan ayrıdır. O halde; Tanrı Zamirinin Sıfatı da, Tanrı’dan ayrı değildir. Yani Tanrı’nın Sıfatı olan “Kutsal Ruh” Tanrı’nın Sıfatı (niceliği) olup, “Mahluk” değildir. “Güneş, ışığı ve renkleri” gibi…

Güneş zamir (özne), ışığı ve renkleri de sıfat yani nicelikleridir.

İnsan, ısınmak ve aydınlanmak istediğinde, gün ışığına çıkar aydınlanır ve ısınır. Bunun gibi, Tanrı Yolcusu da; Tanrı’sının Işığı olan “Kutsal Ruh Işığı” ile karşılaştığı zaman “derviş”in Ruh seması aydınlanır. Ruhu ısınır. Pişer, güçlenir. Paklanır. Evham, vesvese ve şüphelerden kurtulur…

Bu nedenle denilmiştir ki “Mürşidin eli, Tanrı’nın eli”dir!..

Burada “Mürşid”, “Üstad, Ruhu Kutsallaşmış, Olgun İnsan’ın pak Ruhudur”. Mevlana Celaleddin-i Rumi: “Dest-i O, dest-i Hodest - O’nun (Pirin) eli, Tanrı’nın elidir”der.

Tanrı Yolcusu, kendinde korku, heyecan, evham, vesvese, şüphe duymaya başlarsa; hemen Tanrı’nın “Kutsal Ruhu” nu taşıyan Pirlerine “rabıta” eder. O’nun pak ve Kutsal Ruhunu, gözünün önünde tahayyül eder (varsayar).

235

O. Tanrı ile her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Kutsal Ruh, hemen o dervişin kalbine tenezzül eder (iner). O’nun inişi Tanrı’nın lütfüdür. Ve Tanrı’nın “izni” iledir. O Kutsal Ruh, bir kimseye yetişirse; O’na “imdat” edilmiştir.

Dervişlerin, Pirlerin imdat istemeleri, “Medet Ya Hazret-i Pir!” demeleri bu anlamadır. “Ruhun, Tanrı niceliği olduğunu” bilenler; dervişlerin “kimden” istimdat eylediklerini (yardım istediklerini) ve “Kiminle” temasa geçtiklerini bilirler!

Ruhun, Tanrı’dan “ayrı olmadığını” iyice bilenler ve zamirin, sıfatsız bilinemeyeceğini bilenler; İnsan-ı Kamil’in “kim” olduğunu; Şeyh, Pir, Baba, Dede, Mevlana, efendi, Üstad namları altında “kimi” çağırdıklarını bilirler.

Sıfatsız, zamir bilinmediği gibi, Ruh’suz da Tanrı bilinmez!..

- “Venefehtü fihi min Ruhi - insana Ruhumdan üfürdüm”. (Sad - 72)

- “Nezele bihirRuhü’l emin ala kalbike… - Kalbinin üzerine “Ruh’ül Emin” ile inzal oluyor Kur’an…” (Şuara - 193)

- “Kulir Ruhü min emr-i Rabbi - De ki, Ruh, Rabbimin emrinden!” (İsra - 85)

- “Ve eyyednahübiruhi’l kudüsi -Kutsal Ruh ile feyid ettik”. (Bakara - 87)

- “Ela lehü’l halkü ve’l emr - Ayık olunuz! Mahluk da (yaratılan), emir de (Sıfat) Allah’ındır”. Araf - 54)

“De ki! Ruh, Rabbının emrinden (Sıfatından)”. Yani Ruh, halk’tan - mahlukattan (yaratılanlardan) değildir. O doğrudan doğruya Tanrı’nın “emir Sıfatın dan”dır. Nurdur, Işıktır. Tanrı’nın Nuru, ziyasıdır. Hakkın ziyası, yani Tanrı’nın ışığı da Hz. Muhammed Mustafa (a.s.v.)’dır.

-“İnnellezine yübayiuneke innema yübayiunallah - Sana biat edenler (bağlananlar), ancak ve ancak Allah’a bağlanmışlardır”. (Fetih - 10)

“Hakkın kapısı”, Kutsal Ruh’tur. Bunu da Ulu Allah, insana bahsetmiştir.

“Ne mutlu insana!..”

Zaten,

-“ İnni cailün fi’l ardi halifeten - İnsanı, yeryüzüne “halifem (vekilim) kıldım”. (Bakara-30)

Ayeti de, bunun apaçık delilidir. Onun için bu insana, “Hazret-i İNSAN” diyoruz. Kudsi Ruh, Allah’a dönecek; Güneş de aslı olan “Lahut”a dönecektir.

-“Küllü şey’in halikü’n illa vechuhu - Sonsuz Nur olan Tanrı’nın yüzünden (Zatından) başka her şey helak olacak!” (Kasas - 88)

    Bu Ayetin kılıcı, tüm nesnel alemin başını vuracaktır. Kasret (çokluk) yok olup, yerini **_“Vahdet - Teklik”_** (Tanrı Tekliği) alacaktır. Tıpkı bu nesnel alemin olmadığı **_“İlk durum”_**gibi.

“Gelir bir bir, gider bir bir, kalır bir.

Şek yoktur, şüphe yoktur; hep bir, Allah bir!..” (178)

(178)Daha detaylı ve değişik bilgiler için; “VARLIK”, “İSLAM’DA MEZHEPLER VE YÜKŞELİŞ” ile “GÜNAHSIZLAR” incelenebilir. Kazım Yardımcı. Doğan Dağıtım - Malatya

Paylaş: