Açık-gizli Hırsızlık

İslâmiyet, açık ve gizli hırsızlığın her türlüsünü şiddetle nen etmiştir. Hırsız, "çalışmadan zengin olmak" isteyen, "korkak" kişidir. Hırsızlık, alçaklıktır. Başkasının emeğine göz dikmektir. Çalışıp-çabalayıp, binbir türlü meşakkatle (zorlukla) para kazanan bir insanın, malını çalmaktan daha kötü ne olabilir?..

Hırsızlığın en kötüsü de, onu "alışkanlık" haline getirmektir.

İslâmiyet zaruret icabı (zor dununda kaldığında) yapılan hırsızlığı cezalandırmaz. Mesela, açlığını gidermek, çıplak gezmemek veya zaruri olan bir ilacı çalmak gibi...

Ama çalışmadan yaşamak, servet sahibi olmak için yapılan hırsızlığı affetmez! Hırsızın elini keser. Bizim, hırsızın elinin kesilmesinden anladığımız şudur: Bu, maddi de olabilir; mecazi anlamda da olabilir. Yani hırsızı, hırsızlık yapmayacak duruma getirmek gibi... Hırsızlığın yolunu kesmek...

Açık hırsızlık; hırsızın, bir kimsenin evine veya işyerine gizlice girip, O kişinin malını ya da parasını çalmaktır.

Gizli hırsızlık; toplumu sömürmektir. Örneğin ucuz alıp pahalı satmak, tartı ve ölçüye hile karıştırmak. Faizle para vermek. Rüşvet almak. İş yerinde, tarlasında, bahçesinde, fabrika veya atölyesinde çalıştırdığı emekçilerin; emeklerinin karşılığını tam olarak vermemek. Ya da Onları, fazla çalıştırıp, az ücret vermek. Bunlar çalışmadan, çalışanların parasını,"hakkını dolaylı olarak çalmaktır!" Yani sömürü, hırsızlıktır. Sömüren de hırsızdır.

İslâm Dini, hırsızın - her ne yolla olursa olsun- çaldığı

malı veya parayı, çalandan geri aldığı gibi; ayrıca hırsızın elini de keser. Yani onu, bu işi bir daha yapamayacak duruma getirir.Açık ve gizli hırsızlığı, "sömürüyü" önler!

Ayrıca, Önleyici tedbirler alır. Bir adanı, bir müessese kurup türlü yollarla emekçileri veya halkı sömürse, büyük bir servet sahibi olsa; ya da bir memur, bir il veya ilçede halktan-rüşvet alıp servet sahibi olsa; bu servetler, sömürüdür! Bu tür kişiler de, sömürücü veya gizli hırsızlardır.

İslâm Dinine göre; bunların elinden, bu malın geri alınması, ellerinin de kesilmesi gerekir. Halbuki bu gizli hırsızlar, halktan ve emekçilerden dolaylı şekilde çalmış oldukları parayla kendi memleketlerinde veya başka il ve ilçelerde apartman, han, hamam, dükkan, arsa, fabrika v.b. mal-mülk sahibi oluyorlar. Sonra da, fakir-fukaranın hakkını savunana ve emekçilerin emeğini sömürmemelerini isteyenlere, bu hırsızlar; şiddetle çatıyorlar!.. Ayrıca durumu, Dine, mukaddesata (kutsal değerlere) dayayıp, "mukaddes mülkiyet haklarımızla oynuyorlar!" şeklinde çığlıklar atıp; akşam-sabah balolarda, pavyonlarda, randevuevlerinde, 14-15 yaşındaki masum Müslüman kızlarıyla eğlenen, bu sapık şehvetperest moruklar ve onların temsilciliğini yapanlar;

Dindar kesilip mukaddesatçı oluyorlar! Sanki İslâm Dini'nin "bütün umdelerini (ilkelerini)" kabullenmişler de, yalnız mukaddes olarak, İslâm'ın "mülkiyet hakkı"nın koruyucusu oluyorlar!..

Eğer her Müslüman, İslâm Dini'nin ekonomik görüşünün ne olduğunu bilselerdi; gizli hırsız olan bu sömürücüler, en büyük mücadeleyi sosyalistlerden önce, Müslüman gözüken bu tür kişilerle verirlerdi. İslâm'ı inkâr eden sosyalistlere gelince:

-"Ve en leyse li’l insanî illa mâseâ - İnsana emeğinden

başka bir şey yoktur!" (Necm-39).

Bu Âyet, 1400 yıl önce İnsanlık Âlemi'ne geldiğinde, acaba sosyalistler, neredeydiler?!.

Emek ve İslâm'ın ekonomik görüşü, bu kitabın 4 ve 17. maddesinde tam anlamıyla açıklığa kavuşturulmuştur. Mukaddes mülkiyet hakkının, çığırtkan savunucuları olan gizli hırsızların» diktacılar ile kişinin vazgeçilmez inanç özgürlüğünün düşmanı materyalist sosyalistlerin; 4., 17. ve 31. maddeleri tekrar tekrar okumalarını ve insafa gelmelerini salık veririm.

Ayrıca Sosyal Adaleti, Fikir, Din ve Vicdan özgürlüğünü; bu özgürlüklerin garantisi olan Demokratik Parlamenter Sistemi öngören Anayasayı, Sosyal Adalet ve Özgürlükler açısından tamamen İslâm'a aykırı görmek ya da göstermek vicdansızlık olur. Bu gerçeği de bilhassa vurgularım. Eksik ve noksanları düzeltilebilir.

Paylaş: