Risalet Nübüvvet Velâyet

RİSALET

Risalet, Tanrı elçiliğidir. Tanrının kullarına emirlerini tebliğ etme görevidir. Dört kitap sahibi: Hazret-i Muhammed, İsa, Davud, ve Musa’dır. İbrahim ve Nuh da Resul dür.

NÜBÜVVET VE VELAYET

Nübüvvet ve Velâyet, bir nevi Tanrı ve maneviyat haberciliğidir. tanrının bir nurudur. Bu nur kendisinde zahir olan zat “NEBİ”, zahir olmayıp, kalbinde taşıyan zat ise “VELİ” dir. İnsan-ı Kâmiller ve Mürşid – i Kâmillerdir. Bunlar Tanrı elçisi değildir. Ahkam ve nizamda, yukarıda sözü edilenTanrı Elçilerine bağlıdırlar ve onların Sünnetinin – yolunun- içinde hareket ederler.Görevleri, insanlara kutsal gerçekleri ve Tanrısal ruhani yolu haber vermek ve öğretmektir. Ayrıca, insanları şefkat ve doğruluğa, adalete, iyiliğe, güzel ahlâka, birlik ve beraberliğe teşvik etmektir. Sonra, kendileri olduğu gibi, insanları da Resullerin koyduğu ahkam ve nizam içerisinde hareket etmelerini sağlamak ve Allah’ın Dinine, son Peygamberin yoluna hizmet etmektir.

Yukarıda konu edilen Risâlet, Nübüvvet ve Velâyet, birer kutsal sıfatlardır.Resullerin, Nebilerin, Velilerin hepsi kendisini bilip Rabbını bilmiş, “Men Araf’ın”, “Allah Hu’nun” esrarına ve ilmini vakıf olmakla beraber, ancak hepsi “Ledunniyat” ilmini Peygamberimiz Muhammed Mustafa’dan almışlardır.Ledun ilminin denizi, son Peygamberdir. Çünkü; o ilk ve son Peygamber olup, Tanrının ilk belirtisi külli ruhtur. Hatta bu zatların bir kısmı, Ledün ilmi bilmeyedebilir. Ledün ilmi, başlı başına ayrı bir konudur.Buna “İlm-i Marifet ve İlm-i Hikmet” demişlerdir.Hazret-i Musa, Resul ve Nebi olduğu halde; Ledün ilmini Resul olmayan Hazret-i Hıdır A.S. dan öğrenmiştir. Bu husus, Kur’an ile sabittir. Hıdır da ruhların babası İlm-i Ledün Sultanı “Ahmed-i Muhtar” dan öğrenmiştir.Bir de her Resul ve Nebi aynı zamanda halis bir Velidir.

İlm-i Marifet, Tanrının “Tevhid-i Zat” ve “Tevhid-i Sıfat” ilmidir. İlm-i Hikmet, Tanrının “Tevhid’i Ef’al ve “Tevhid-i Asar” ilmidir. Tervhid –i Zat, Tanrının varlığı, birliği,ezeliyet, ebediyet ve sınırsızlığı, eşsiz birliği ile ilgilidir.”Allah Hu” ya tam arif olmaktır.Men Araf ilmi ile ilgilidir.Ledunniyatın özüdür. Buna, özün özü ve “Tevhidi İlmi” de denir.Besmele-i şerif’in “B” harfinin altındaki ”Nokta-i Mübarekte” gizlidir. Bir de, kalpte (Olgun İnsanın) “Nokta- i Süveyda” derler, kutsi bir nokta vardır. Derler ki; O noktayı bilen , Marifetin özüne ermiş, “Allah Hu” nun sıcaklığını kalbinde bulmuştur.Bu nokta öyle bir çekirdektir ki; Onun altında neler, neler vardır.Ah, nolaydı Ondan birazcık olsun bahse izin olsaydı.

Tevhid-i Sıfat, Tanrının esması –güzel adları- nı bilmektir. Her ad, Tanrının bir niteliğidir. Her ismin binlerce hikmeti, binlerce mukaddes ve derin anlamı, tecellisi, murakabesi vardır. Her ismin ayrı bir feyzi vardır. Tanrının zatından gelen feyze, “Feyz-i Akdes”, esmasından gelen feyze de “Feyz-i Mukaddes” denir.

İlm-i Hikmet, her şeyin hikmeti – sebebi- , nedenini bilmektir.Yaratılışın ve âlemlerin nasıl yaratıldığını ve yaratılışındaki hikmet ve nedeni, nesneler arasındaki ilişkileri, Tanrının Kanunlarını ki, bunlara bugün “Fizik Kanunları” diyoruz. İlm-i Hikmet’in bir yönü iç aleme, bir yönü dış aleme dönüktür. “Külli şey’in sebeba – her şeyin sebebi, nedeni, vardır” (Kehf, 84) ayeti ile sabittir. Bugünkü Fizik ve Kimya ilmi, bilhassa bu ,lm-i Hikmet ile ilgilidir. Pozitif ilimler denilen ilimlerin hepsi, Hikmet İlmine dahildir. İşte bu gerçekler; bu İlm-i Hikmet’in kategorisine girer. Kazim Yardımcı

Paylaş: