Tanrıyı zikretmek-anmak- en büyük Tanrı velisi Hazret-i Ali’nin yolunda cehren-açıktan- ve“Fa’lem ennehu LÂ İLÂHE İLLALLAH – bil ki O Allah’tan başka Tanrı yoktur.”(Muhammed ,19) Ve Tanrının en büyük adı “ALLAH” adı ile ve Tanrı’nın diğer Esma-i Hüsnası (güzel adları) iledir. Tanrıyı anma, Olgun İnsanın yüksek nezaretinde ve Onun verdiği adet miktarıncadır.Tanrı yolcusu bu zikre-anmaya – günü gününe, aralıksız devam eder.Tanrıyı çok çok anma, Tanrının emridir. En büyük farzdır. “Vele zikrullahi ekber- Tanrıyı anma en büyüktür.” (Ankebut, 45)
Tanrıyı anmanın, çok çok anmanın farz olduğunu bir çok ayetler göstermektedir.“Fezkürûni ezkürküm-Beni-Tanrıyı –anın ki, ben de sizi anayım” (Bakara, 152) “Vezkür Rebbeke iza nesite- Unuttuğun an Tanrını zikret” (Kehf, 24). Yani Tanrıyı her an zikret.“Ya eyyühellezine âmenüzkürullahe zikren kesira-Ey insanlar, Tanrıyı çok zikredin” (Ahzab, 41) “Ela bizikrillahi tetmeinül kulub- Ayık olunuz, Kalpler Tanrıyı zikretmekle mutmein olur.” (Rad, 28) “Vezkürullahe kesiren leallaküm tüflihun- Tanrıyı çok zikredin ki kurtulasınız” (Cuma,10) “Ellezine yezkürunullahe kıyamen ve ku’uden ve ala cünubihim veyetefekkerune fi halkissemavati vel ard- O inançlı kişiler, ayakta, oturarak ve yanlarına yatmış halde Tanrıyı zikrederler ve Göklerin, yerin nesnelerini düşünürler.” (Al-i İmran, 191) . “Fes’elu ehlezzikri in küntüm lâ ta’lemun- Bilmediğiniz bilgileri zikir ehlinden sorunuz.” (Nahl, 43) ayetlerine göre Tanrıyı anma, Tanrı emridir ve bu anma işlemi önce dilden, sonra nefisten, kalpten, ruhtan, sırdan, hafiden, daha sonra da “hafiyyül ahfa” diye tesmiye-adlandırılan- Lâtifelerden yapılır.
Bu Latifeler şunlardır: Kalp, sol memenin altında, Âdem Safiyullah nurudur, sarı renktedir. Ruh, sağ memenin altında Nuh Naciyullah, İbrahim Halilullah nurlarıdır, kırmızı renktedir.Sır sağ memenin üstünde Musa Kelimullah nurudur, beyaz renktedir. Hafi, sol memenin üstünde İsa Ruhullah nurudur, etrafı aydınlık olan siyah renktedir.Ahfa, iki memenin ortasında göğüste , Muhammed Habibullah –Tanrı sevgilisi –nurudur. Diğer latifelerin hepsinden büyük olup, çimen rengi, tatlı yeşil renktedir. Natıka insanın yüzünde, iki kaşın ortasında , Tanrı’nın zat nurudur. Çok keskin ve parlaktır. Nurul envar-nurların nuru, kaynağı- , renkten münezzehtir, renksizdir.
Yukarıdaki Âyetler ve Tasavvufi gerçekler, Tanrıyı anmanın farz ve kutsal tanrı yolunun,İnsan-ı Kâmil'e tutunup , Tanrı'yı anma olduğunu apaçık gösterir. Bu zikirler, Hazret-i Ebubekir’in yolunda , hafiyen-gizli- yapılır. Tanrının en büyük adı “ALLAH” adı ile başlanır, sonra “Lâ ilahe illallah” zikrine dönülür. Peygamberimiz, “Efdeli zikri Lâ ilâhe illallah- Zikrin üstünü Allah’tan başka Tanrı yoktur” buyurmuştur. Aleviler, önce Lâ ilahe illallah ile başlayıp, sonra Allah adını zikre geçerler. Bekri’ler, önce Allah adı ile başlayıp, sonra Lâ ilahe illallah zikrine geçerler. İkisinden de maksat, Tanrıyı zikretmektir. Aralarında usul farkından başka, temelde bir ayrılık yoktur. Aleviler, cehren –açıktan- zikre başlayıp, sonunda hafiyen-gizli- zikre dönerler. Bekriler, önce hafiyen-gizliden başlayıp, sonra cehren- açıktan- anmaya dönerler. Her iki yolun yolcuları da,bu anma işlemini, yukarıda sözü edilen Latifeler- Peygamber nurları- üzerinde (mahallinde) yaparlar. Ta ki O nurlara göğüsleri kavuşsun. Ta ki O nurlara göğüsleri kavuşsun. O Allah’ın maiyeti –daimi beraberliği- içinde olan kutsal kişilerle beraber, Tanrı maiyetine –beraberliğine- kavuşsunlar. “Ve hüve maaküm eynema küntüm- Siz hangi yönde olsanız, O Tanrı sizinledir.” (Hadid, 4 ) âyetinin yüksek murakabesine ersinler.
Tanrı Yolcuları bu iki kutsal yoldan büyük Muhammedi ruha ve Onunla, mutlak varlık kendisi olan güzel Tanrıya kavuşurlar. Her iki yolun da 21 murakabesi vardır. Ancak bu 21 murakabe gizlidir. Açıklanmasına izin yoktur. Ayrıca, Kâmil olmayan bazı Tasavvufcular, bu 21 murakabeyi, murakabe dersi denilen diğer bir konuyla birbirine karıştırmaktadırlar. 21 murakabe başka şeydir, murakabe dersi başka şeydir. Bu konu müptedi –yeni- Tanrı yolcularına gizli olduğundan, müşkülü olan müntehi –ileri- yolcular isterlerse Adıyaman’a gelirler, konuşur, Tanrının izniyle, Piranın sayesinde inşallah hallederiz.
“Tanrı, insanı kendi suretinde yarattı” kutsal sözü ile anlatılmak istenen, yukarıdan beri izahına çalışılan bu “Olgun İnsan’dır”. Suretten maksat, insanın, Tanrının Celâli ve Cemâli niceliklerinde belirmesidir. Yoksa, Tanrı, suret ve şekilden münezzehtir. Onun sureti olmaz. O Tanrı, nur olan mutlak varlıktır. Sınırsız varlık, suret ve şekil almaz. Alsa sınırlanmış olur. O halde suret ve şekiller , sınırsız varın -Tanrının –tecelli, taayyün –belirmesinden ibaret olan nesneler içindir. Nasıl ki Tanrı, insan ve hayvan gibi doğurup doğmazsa, doğup doğurma işlemi de sınırlı nesneler içindir.
KAZİM YARDIMCI