OLGUN İNSAN SÖNMEMİŞ KİREÇ GİBİDİR
Olgun İnsan, sönmemiş kireç taşı gibi sakin-sakin durur, diğer ham taşlar sanılır. Halbuki O, kireç taşı gibi pişkindir. Su kirece dökülünce nasıl hararetlenip fıkırdamaya başlar, birden aktif bir durum alırsa, O da herhangi bir nedenle etkilenince, birden denizler gibi coşmaya başlar. Aşk ile teprenir, bu anda Tanrı bilgisi ırmaklar gibi kalbinden diline dökülür. O anda sohbetinde hazır olanlar çeşitli hallere girerler. Büyük bir etkinin altında kalırlar, artık Tanrı kendisini göstermiştir. Düğmeye basılmış, ampul parlamıştır. Onun huzurunda karanlık kaybolup çevresi ışığa gömülmüştür. Her gizli aşikâr, her şüphe ve inkâr yok olmuştur.
OLGUN İNSAN İPEK GİBİDİR
Olgun İnsan, ipek gibi temiz ve ipek kumaşının niteliğini taşır. İpek kumaş yanınca dağılmaz. Lüks lambasının gömleği bunun örneğidir. Tanrı’nın aşk ve Lahut Nurunda Ruhu ve nefsi yanan ve temizlenen Olgun İnsanın Ruhu, lüks lambasının yanan gömleği gibidir. O’nun Ruhu ve nefsi, Tanrı’nın Zât nurunda tamamen istihlak ve ifna -yokun ötesinde bir yokluk – olmuştur. Ancak lüks lambasının gömleği gibi, yanıp yok olduğu halde, Tanrı Onun Ruhunu yokluk içinde esrarengiz bir varlığa kavuşturmuştur. Ona bekâ -daimilik- gömleğini giydirmiştir. Ruh, Tanrı’nın varlığında yok ve o yoklukta Tanrı’sal ebedi varlık bulmuştur. Bu gerçeği Peygamberimiz “Mutu kable ente mutu - Ölmeden evvel ölünüz” Kutsal Sözü ile açıklamıştır. Yandığı halde dağılmamak özelliği ile ipek, diğer kumaşlardan nasıl ayrılmış ise, Olgun İnsan da bu Tanrı’da yok olup, Tanrı’da var olma durumu ile çiğ insanlardan ve tüm nesnelerden ayrılmıştır.
TANRI YOLU
Bilgisizlikten ve çiğlikten kurtulup olgunlaşmak, Tanrısal bilgiye erip, bunun neticesi güzel ahlâka kavuşmanın yolu, işte bu Tanrı bilgini, güzel ahlâk sahibi Olgun İnsanı bulmak ve Ona bağlanıp, onun yüksek Ruhani eğitimi ile mümkündür.
“İrcii... – Tanrı’ya dön” (Fecr-27)
buyruğuna kulak verilecek, Tanrı Yolunun en ulu kişisi Hazret-i Muhammed’e uyulacaktır. Çünkü O en son ve Güneş gibi idi. Dünyaya Güneş gibi doğdu ve Güneşin batışı gibi tekrar Tanrı’sına döndü. Kendisinden sonra, insanlık tekrar karanlığa gömüldü. Ancak O çok acıyıcı Tanrı elçisi “Ene medinetül ilmi ve Aliyyün bâbuha – Ben bilimin memleketiyim, Ali kapusudur” ve “Eshabiken nücum – Beni gören inançlı arkadaşlarım yıldızlar gibidir”sözleri ile kendisinden sonra, insanlığın zulûmatta -koyu karanlıkta – kalmasını istemedi. Tanrı’nın izin ve dileği ile, en büyük varisi ve Velilerin başkanı Hazret-i Ali’yi ve gözde arkadaşlarını insanlığa işaret etti. Ayın ondördü gibi aydınlık saçan bilimin kapusu – Tanrı’sal bilgi - ve en büyük Veli Hazret-i Ali ve Gökteki ışık saçan yıldızlar gibi en büyük arkadaşıEbubekir Hazretlerini ve benzeri arkadaşlarını bize bıraktı. Ta ki kendisinden sonra gerçeği arayanlar mahrum kalmasınlar.
Böylece, Kutsal Tanrı Yolu açık bırakıldı. Onlara uyanlar doğru yolu buldu. Zamanla, Hz. Ali’nin ve Hazret-i Ebubekir’in yollarından başkası kayboldu veya gizlendi.