Manevi İntisabımız

MANEVİ İNTİSABIMIZ

Rabbımız ALLAH(Allah birdir)

Peygamberimiz Hz.Muhammed(S.A.V)

Veli mürşidimiz Hz.Ali(K.V)

Kitabımız Kuran-ı Kerim

Kıblemiz Kâbedir.

Dinimiz İslamdır.

EHLİ BEYT DÖRTDÜR.

Fatıma Annemiz, Hz. Ali(k.v), Hz.Hasan ve Hz.Hüseyindir.

AL-İ ABA;

Hz.Muhammed(s.a.v), Hz.Ali(k.v), Hz.Fatıma, Hz.Hasan, Hz.Hüseyin'dir.

DÖRT HALİFE SIRASI İLE,

Hz. Ebubekir (Peygamberimiz'e(s.a.v) sadakati ile meşhurdur. Anne tarafından Haşimi ailesindendir. Ayşe annemizin babasıdır. Mübarek bir velidir.)

Hz.Ömer (Kendileri sertdir fakat çok adaletlidir. İran, Mısır ve Kudüs'ü İslam topraklarına ilhak ederek İslamiyet'i evrenselleştirmiştir.(Hindistan'dan Cezayir'e kadar olan toprakları) Mübarek bir velidir.)

Hz.Osman (Şahsen halim ve selim bir kişiliği olup cömertliği ile meşhurdur. Nurani çehre olup mübarek bir velidir.)

Hz.Ali(k.v) (Kur'an'da geçen Ehlibeytten'dir. Ehlibeyt'in serdarıdır. İlmin kapısı, ulemanın reisi, muttakilerin imamı, müminlerin mevlası(efendisi) ve veli mürşididir. Ünvanı Şah-ı Velayetdir. Peygamberimizn(s.a.v) en büyük damadı olup, mübarek ve mukaddes en büyük veli mürşidimizdir. Allahu Taala, bizzat kendisi ehlibeyti mutahhar(nefis kirinden arınma) kılmıştır."İnnema yüredullahu liyüzhibe ankümürricse Ehl-el Beyt'i veyütehhireküm tethira - Ehl-i Beyt, mutahhardır. Tahir (temiz, tertemiz)’dir. Allah, Onların tahir olmasını irâde etti (diledi) ". (Sure-i Azhap 33) ''Ehlibeyt Hz.Fatma, Hz.Ali, Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin efendilerimizdir.''Ehlibeyt'in bunlar olduğunu Ümmü Seleme annemiz ve Ayşe annemiz buyurmuşlardır. "Resullah buyurdu ki Ehl-i Beyt; Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin'dir, işte bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir, Ya Rabbi! "Ayşe Annemizden: Müslim, Sahih,C.7, S.130. Ümmü Seleme Annemizden: Tirmizi, Sünen, C.5, S.663,

12 İMAM;

Hz.Ali(k.v)

Hz.Hasan

Hz.Hüseyin

Hz.Zeynel Abidin Ali

Hz. Muhammed Bakır

Hz.Cafer-i Sadık

Hz.Musa-i Kâzım

Hz.Ali Rıza

Hz.Muhammed Taki

Hz.Ali Naki

Hz.Hasan El Askeri

Hz.Muhammed Mehdi(Mehdii Al-i Resul)

Dört büyük Gavsullah

Hz.Seyyid Abdulkadir Geylani(Gavsul Azam)

Hz.Seyyid Ahmed Er Rufai

Hz.Seyyid Ahmet El Bedevi

Hz.Seyyid İbrahim El Dussuki

Bu dört Gavs’e AKTAB-I ERBAA da denir. (4 Büyük Kutup)

Amelde müctehidimiz, büyük Fâkih, İmam-ı Cafer-i Sadık Hazretlerinin Müridi ve Talebesi Ebu Hanife (Sabit oğlu) Numan Hazretleridir.

Pirimiz ve üstadımız Hz.Seyyid Ahmed Er Rufai Efendimizdir. Biz doğrudan Rufai Hazretlerinin, Pâk ruhuna ve hikmetli kitaplarına bağlıyız. Bu dünyada bizim bağlı olduğumuz bir şeyh yoktur.

Seyyid Ahmed Er Rufai Efendimizin manevi(ruhani) intisabı şöyledir:

Şah-ı Risalet Hz.Peygamber Efendimiz(S.A.V)

Şah-ı Velayet Hz.Ali(k.v)

Hz. Hasan

Hz. Hüseyin (Şehidi Kerbela)

Hz. Hasan-el Basri

Hz.Habibi Acemi

Hz. Davudu Tai

Hz.Marufu Kerhi

Hz.Sırri Sakati

Hz.Cüneydi Bağdadi

Hz.Ebubekri Şibli

Hz.Ali Acemi

Hz.Ebu Ali Rudbari

Hz.Ebu Ali Allam Bini Terkan

Hz.Ebul Fazıl Bini Kâmih

Hz.Aliyyül Karriyul Vasiti

Hz.Pir Gavsul Azam, Sultanul Arifin, Üstadı Muazzam, Veli, Mürşid Seyyidina ve Mürşidina Hazreti Seyyid Ahmed Er Rufaiyul Hüseyniyul Kebir(A.S). Güzel ahlak ile darbı meseldir.

RUHANİ KİMLİĞİMİZ

Allah’a çok şükür Kur’an ehliyiz.

İlk sözümüz üzreyiz Müslümanız.

Olmadık, münafık Süfyanilerden.

Ali, Ebubekir,Ömer,Osman ile.

Zahir Batın Muhammedi’lerdeniz.

Muaviye, Mervan şer’an iki fesattır.

Biz ezelden gerçek Alevileriz.

Lanet olsun Şimr ile yezide.

Daima bağrı yanık HÜSEYNİLERİZ.

Biziz Şiayı A’li Muhammed

Ebu Hanife gibi Caferileriz.

Ebubekr’i, Nebi’nin dostu biliriz.

Amma ki biz Şahi Velayet Bendesiyiz.

Dış alemde yoktur bizim şeyhimiz.

Doğrudan Zat’ı RÜFAİ’YE Bağlıyız.

28.7.1978

Kâzim YARDIMCI (Kazim Rüfai)

Cumhuriyet ve özgürlük olmayan yerde;gerçek dine,dindarlığa Gerçek Müslümanlığa yer yoktur.

Saltanat,padişahlık,krallık sistemi, Emeviler tarafından İslâm’a Musallat edilmiş gayet zalim ve tamamen beşeri, şahsi iradeye-Melik, sultan, şah iradesine-dayanan despot ve faşist bir sistemdir. Diktatörlüktür.

Arada bir, Ömer b. Abdülaziz ve Murad-ı Hüdavendigar gibi iyi Hükümdarların çıkmış olması, bu saltanat ve padişahlık sisteminin İslâmi Sisteme ters düşmediğinin kanıtı olamaz. İyi padişahların iyilikleri, kendi iyilikleridir. Ya da kendilerine özgüdür.Yoksa padişahlık sisteminin iyiliğinden değildir. Tarihte de bu iyilerin sayısı üç-beşi geçmez. Bunlar gayet azdır.

Önemli olan sistemdir. İslâm Sistemi, Cumhuridir. İnsan Haklarına saygılı ve insanın özgürlüğüne hürmetkardır.

Batı Demokrasisi, İslâmi değildir. Ancak Sosyal Demokrasi İslâm’a en yakındır.Özgürlüğün olmadığı yerde ise samimi Dindarlık olamaz.

Peygamberin( S.A.S) Hadisine göre: “Benden sonra Hilafet-yani Şeriat- 30 yıldır. Ondan sonra vahşi Meliklik, Krallık başlar.” Zira Hz. Ali, Ebubekir, Ömer, Osman yani 4 Halife gibi birinin Halife olmadığı yerde Şeriat olmaz. Faşist krallık,diktatörlük olur. Şeriat adına zulüm yapılır. Kralın her şahsi emri, Şeriatın emri gibi gösterilir.Ulema da korkusundan bunu tasdik eder. Zulmün adı Şeriat olur, Maazallah...

4 Halife; gayet Muttaki, Âdil ve Özgürlükçüdürler.Ve toplum tarafından sevilen büyük zat’lardır.

Kazım YARDIMCI

“Şeriat,Tarikat yoldur bilene

Marifet, Hakikat ondan içeru...”

Yunus Emre

DİNİN ÖZÜ TASAVVUF

Bilindiği gibi her bilgin dini kendine göre yorumlamıştır. Mesele, bu yorumların dinin özüne en uygun olanını seçebilmektir.Tasavvufi Din yorumu İslâma en uygun olanıdır. Çünkü Tasavvuf: Dinin özünün öğretisidir.Kabukla- dışla, şartla- şeriatla yani teferruatla uğraşmaz. Tasavvuf ;Allah, Doğa ve İnsanı ve bunların gerçeğini öğretmeye çalışır.

Doğadaki güzellikler, düzen ve hikmet Allah’ın doğaya yansımasıdır.Doğa, Tanrının eseridir. İnsan ise en büyük eseridir. Çünkü insan ten ve ruhtan (Akıldan) oluşmuştur. Dış ve iç Âlemin bileşimi (sentezi) olduğundan tüm âlemlerden üstündür. Tasavvufçu, işte bu doğadaki bilgiyi, düzeni, hikmeti ve güzelliği yaşamaya, insandaki fiziki ve ruhi güzelliği görmeye ve insanın hakikatini öğrenmeye çalışır. “Kendini bilen Tanrıyı bilir”. Kısaca,Tasavvuf Marifet, Hikmet (Bilgi) ve Aşktan, Sevgiden ibarettir.

Tasavvuf: Allah’ı, insanın ve doğanın özü bilir. Bu ise; sonsuz İlim ve Hikmet (Bilgi) ve sonsuz Sevgi ve Aşktır. Vücud-u Mutlak’ı bilmek, Hüsn-ü Mutlak’a aşık olmaktır. Tasavvuf, bunun dışındaki dini Şeriat ve Fıkıh bilgileri ile uğraşmaz. İbadet edecek kadar ilmihal bilgisinden ötesi Tasavvufçuyu alakadar etmez. Şeriat, Tarikat onun için amaç değil ayrıntılardır.Tali araçlardır. Asıl olan değil, Füru’dur. (teferruattır,simgelerdir, şekildir)“Yere göğe sığmayan, sonsuz bilgi ve güç (enerji) olan Allah’ı insanda ve kendi kalbinde arar Tasavvufçu”.

Yine tasavvufcu; Tefekkür (Düşünce) ile marifet-hikmet ve hakikatı öğrenmeye, insandaki ve doğadaki güzellikler ile de İlahi Cemali -Hüsn-ü Mutlakı sevmeye, yani mecazi sevgiden, hakiki sevgiye kavuşmak ister. Bunun sonucu ise: Güzel ahlâk ve dürüstlüktür. Toplumun çıkarını kendi çıkarından üstün tutmak ve riyadan tamamen soyutlanıp gerçekçi olmaktır. Kavgayı, tartışmayı, fitneyi, fesadı terk edip, başkaları ile değil kendi nefsi, heva ve hevesi ile cihad yapmaktır. Merhametli ve cömert olup, dünya yaşamında az ile mutlu olmaktır. Şiddete karşı olmaktır.

Gerçek Tasavvufçu şekil ve kisve Müslümanlığına karşıdır. Medrese, tekke ve mescide önem vermez. Hakikati kendinde bulur, Allah’ı kalbinde arar. Onun medresesi, tekkesi ve mescidi kendi kalbidir. Önemi her zaman kalbe verir. Çünkü gerçek tekke ve mescid kalptir. Kalp içinse en önemli olan Allah’ın Zikri ve sevgisidir. (Kalbin Zikri ve Kalbin Sevgisidir) Zahiri bir zikir ve cismani bir sevgi değildir. Tefekkür(düşünce), Tezekkür (Rabbi hatırda tutmak ve asla unutmamak, en önemlisi de Tanrı’yı ve O’nun büyük ve gizemli olan eseri İnsan-ı Kâmil’i, Ademi ve çocuklarını ve doğayı sevmektir.Ham iken pişkin insan olmak ve Kemale ulaşmaktır. Bütün Tasavvufçular bunu böyle izah etmiştir.

İlahi mesaj Kur’an-ı Kerim, ilahi Mesajcımız Hz. Muhammed’in Sünnet ve Hadisleri, Hz. Ali ve Hz. Ebubekir’in ve onları izleyen tüm Tasavvufçuların öğretisi üzere bu fakir, Tasavvuf konusunda Varlık, İslâm’da Mezhepler ve Yükseliş, Muhammed-İsa-Adem isimli ve diğer yazmış olduğumuz kitaplarda Tasavvufu çok ayrıntılı bir şekilde işlemiştir. Yunus Emre ve Seyyid Ahmed er Rufai Hazretleri ise bir deniz olan Tasavvufu şu şekilde özetlemişlerdir. Yunus:

“Şeriat, Tarikat yoldur varana,

Marifet, Hakikat ondan içeru”

Seyyid Ahmed er Rufai ise:

“Tasavvufçunun kalbi sevgi ve aşkla nurludur,

Gönlü ise Marifet nuru ile geniştir (Göğsü dar değildir)” demişlerdir.

Biz bu iki görüşe inanıyoruz ve bulmaya çalışıyoruz.

Mutasavvıf Şair Neyzen Tevfik bakın bu konuda ne söylüyor:

‘’Müslümanlıkta tasavvuf geriyor cehle göğüs

Rafizi, alevi, Sünni bunları unut, hepsine küs.

Mekke, Medine, Kerbela, Kudüs

Bunların sureti zahirdeki alayişi süs.(*)

Mescid, medrese, manastır, kilise VATİKANDAN bana ne.’’

(*) Şair Neyzen Tevfik ’’Sureti zahirdeki alayişi süs’’ demekle, bu ritüellerin-bu gösterilerin zahiri anlamı süstür, diyor Ama bu mekânların batini-gerçek anlamına saygılı olduğunu belirtiyor. Kazım YARDIMCI

Kaynak: “Yunus Divanı”, Seyyid Ahmed er Rufai Hazretlerinin “Onların Âlemi” isimli kitabı, 25. Hadis

ÖNEMLİ BİR AÇIKLAMA:

Varlıktan Veriler ve internete yüklemiş olduğumuz ’’Bütün Yönleri ile Tasavvuf Rufai Külliyatı’' isimli 3 ciltten oluşan kitaplar, aklı selimle tetkik edildiğinde görülecektir ki; biz, son asırlarda yozlaşmış geleneksel tekke anlayışının dışında; Kur’an, İnsan (Adem, İnsan-ı Kâmil yani kutsi ruh taşıyan Nebi yada Veli ) ve kainatın aynı olduğunu açıklamaya çalışıyoruz; yani Tanrı’nın üç kitabını tabi okunabilirse, üçünün de içeriği aynıdır. Bu çağda çağın teknolojisinin, fiziki ilimlerin de buna yardımcı olduğu gerçeği görülecektir. Ayrıca basit aklın da sınırlı olduğu anlaşılacaktır. İslam Tasavvufunun o arada Türk İslam Tasavvufcularının da, kendi çağlarında yapmış olduklarının bu olduğu görülecektir.

Biz felsefi tasavvuf yapmıyoruz ve ona karşıyız, kabul etmiyoruz. Belki tasavvufi felsefeye (Tefekkür düşünce) vurgu yapıyoruz. İlahi Muhammedi (Marifet, hikmet ve Alemi Kutsiyan ile ilgili) tefekkürü öne çıkarmaya çalışıyoruz. Zat, sıfat madde ötesi ruhani nurani alemle ilgili tefekkür-düşünceden söz ediyoruz ve ondan yararlanılması gerektiğini öneriyoruz. Külli ruh ve külli akıldan yararlanılması gerektiği zaruretini açıklamaya çalışıyoruz. Bu konuda en büyük Tasavvufculardan Seyyid Abdulkadir Geylani’nin ve Seyyid Ahmed Er Rufai’nin görüş ve düşünceleri doğrultusunda hareket ediyoruz. Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin, Sırrül Esrar isimli kitabında tesbit ettikleri ‘’Bir anlık tefekkür bin yıllık ibadete bedeldir’’ Hadisi Şerifini dikkate alıyoruz. Seyyid Hazretleri buyuruyor ki;

’Bu tefekkür ilahi marifetle ilgili bir tefekkürdür’’. O nedenle, yukarıda sözünü ettiğim bu iki büyük Arif Veli Mürşid Tasavvufcunun eserlerini okumak çok faydalı olur, erbabına tabii.

Seyyid Ahmed Er Rufai Hazretleri’nin en önemli kitabı ‘’Onların Alemi’’ isimli kitabıdır. Türkçe tercümesi yapılmıştır. Kırk Hadisi Şerifin tefsirinden ibarettir. Biz bu çağda, artık Tasavvufun, yozlaşmış geleneksel tekke öğretisinin ötesinde sırf irfan ve kültür bazında ele alınması düşüncesindeyiz.

Bundan ötesi insan-ı kâmil(veli mürşid) ve onunla saliki arasındaki ilişkidir. Manevi aşk ve irfandır. Buna inanıyoruz ve dahi çok çok saygılıyız.

Bütün kardeşlerime Tasavvufu(ilahi tefekkür, marifet ve aşkı) tavsiye ediyorum.

Gerçeği arayanlara Hak’kın yolunda başarılı olmalarını Rabbımdan niyaz ediyorum. Selam ve sevgilerimi sunup sözümü

‘’ ADEM ARA, ADEMİ BUL, ADEM İLE ADEM OL’’

Meşhur ve malum olan bu hikmetli dize ile noktalıyorum.

Çünkü Adem yeryüzünde Tanrı'nın yansıtıcısıdır. O, evrenin özü ve ruhudur. O, maneviyat güneşidir. Adem gökteki güneşi değil, gökteki güneş Adem'i temsil etmektedir. Bu sırra vakıf olana büyük Tasavvufcular ''AŞK OLSUN'' demişlerdir. Bu yerküresinde O, bir tane de olsa Allah için kâfidir. Çünkü O Zatını ve sıfatını yansıtmaktadır.

1 KASIM 2006 KAZIM YARDIMCI/ADIYAMAN/TÜRKİYE

Paylaş: